3 Aralık 2010 Cuma

Fotoğraf kardeşliği



Önce fotoğraf:



Tony O'Shea'nin adını bu fotoğrafı görmezden önce hiç duymamıştım, fotoğrafı görür görmez de çarpıldıydım zaten. Bu derin fotoğrafın müsebbibi olan O'Shea 1947 Yılında doğmuş ve 1981'den beri profesyonel olarak fotoğrafçılık yapıyormuş. Ödüller almış bir fotoğrafçı, biraz araştırıp bakınca çok güzel başka fotoğraflarını da gördüm. Fakat yukarıda görülen fotoğrafın yeri ayrı. Fotoğrafta fotr şapkalı bir amcamızı görüyoruz, kendisi yağmurlu ve pek soğuk olduğu anlaşılan bir günde otobüste oturmuş, buğulanmış camı da elleriyle silmiş ve ardından çevreyi görmeye çalışıyor.

Fotoğrafta hem havanın hem de zamanın insana yapıp ettiklerini görüyoruz, yaşlılık işte bu fotoğraftakinden daha güzel anlatılamaz sanıyorum, dünya giderek bulanıklaşıyor, eski gücünüz uzaklaşıyor, işte ömrünüzün böyle bir deminde bir otobüse dönüşen yılların içinde etrafta ne var diye bakınıyorsunuz, ama hava soğuk, ama gördükleriniz sınırlı!

Şimdi fotoğrafın arkası:

Bu fotoğrafın arkasında ben ve bir arkadaşım var.

O'Shea örneğinden yola çıkarak hudutsuz fotoğraf kardeşliğinden söz etmek istiyorum. Dünyanın değişik ülkelerinde, hatta kutuplara yakın noktalarda bile arkadaşlarım var. Ancak çoğunu cismen tanımıyorum, hiç görmedim, çoğunun asıl ismini dahi bilmiyorum, ayrıca isimlerini bilmeye gerek duymuyorum, yine de onlara arkadaşım diyorum, çünkü gönül, kalp, zihin bağlarımın bulunduğu arkadaşlarım onlar, bir fotoğraf gördüğümüzde, güzel bir kitap okuduğumuzda heyecanla paylaşma ihtiyacı duyuyoruz, her gün yeni şeyler öğreniyor, merakla araştırıyoruz, okuyoruz, fotoğraf çekiyoruz, iyi fotoğrafın ne olduğunu merak ediyoruz. Zaten fotoğraf kardeşliğinin ilk şartı merak, başka bir şartı yok. İşte yukarıda görülen fotoğrafı da kendisini hiç görmediğim bir arkadaşım önerdi. Bir yazıyla ona şükranlarımı sunmak istedim. Teşekkür ederim.

1 yorum:

Deniz Akhan dedi ki...

fotoğraftaki yaşlı amcanın yüzünde dehşetengiz(!) bir ifade var. çok yaşlılara özgü bir ifade, daha önce de gördüm. anlam vermek zor gelir. korku filmlerinde bir nesneye (mesela bir heykele) hapsolmuş lanetli ruhlar vardır, sadece gözlerinden anlaşılır ya, öyle. hayat kendi bildiği gibi akar giderken kenardan bakıyor gibidirler.

bu resimdeki adam da sanki öyle. otobüsün camları buğulanmış, hayat dışarda kalmış, bu adama sadece kendisi (bulunduğu mekan) kalmış, ama ufacık bir pencereden hayatı izlemeye devam ediyor, ama sadece izleyebiliyor, kıpırdanıp içine girmeye çalışıyor, ama birazcık kıpırdanınca bile nefes nefese kalıyor, tükeninceye kadar koşmuş, takati kesilmiş koşucular gibi, bütün bilinci ve benliğiyle nefes almaya yetiyor gücü, gözleri bu yüzden boşluğa bakıyor.

ya da... sadece bir aralıktan bakabilecek kadar hayat vardır onun için, ona da son nefesine kadar tutunuyor.

ya da... daha neler neler. bu yüzden güzel bir fotoğraf zaten bu.

google27928836a124597b.html