© David Hurn / Magnum Photos / Londra, 1964
Bazen bir yılgınlığa kapılıyorum ve fotoğraflar bana öyle yavan, öyle düz geliyor ki bütün fotoğrafların anlamsız olduğunu düşünüyorum, ne fotoğraf çekmek, ne okumak, ne sergilere gitmek, ne de yazmak içimden gelmiyor ve neticede böyle zamanlarda fotoğrafa inanmıyorum.
Magnum fotoğraf ajansının en yetenekli ama bence biraz gölgede kalmış fotoğrafçılarından biri olan 1934 doğumlu David Hurn aynı zamanda şahane bir yapıt sayılan "Fotoğrafçı Olmak Üzerine Pratik Bir Rehber" isimli kitabın da yazarı.
Zaten sadece fotoğrafı çekip kaçan, temeli zayıf, kendini geliştirememiş korkak fotoğrafçıları sevemiyorum bir türlü, dünya, insan ve eşyanın tabiatı hakkında bir fikri, söyleyeceği bir sözü olan fotoğrafçılar çok daha değerli benim için.
Kendimi kötü hissettiğim vakitlerde damardan hemen kana karışan fotoğrafçılarıma sığınmanın saati gelmiş demektir. Çünkü görmesini bilince, daha doğrusu kendini tanıdıkça, insanı görünmeyen ipliklerle kendisine bağlayan derinlikte fotoğraflar var, o güzel fotoğraflara ve fotoğrafların zamanlarına gitmek gerekli oluyor böyle günlerde.
Ben de öyle yapıyorum ve David Hurn ustanın çektiği fotoğrafa benzer fotoğrafları alıyorum karşıma, ardından yine kalbimde alev alan fotoğrafın yılları aşan kudretine ve zamanda ele geçirilemez oluşuna yeniden, yeniden bağlanıyorum.
Yukarıdaki fotoğrafı ne zaman görsem kendimi bir anda, o delirmiş öğrencilerin Beatles için bağırdığı 1964 yılına gidiyorum: Otoriteyi temsil eden bir görevlinin gençlere engel oluşunu ve onların heyecanını dizginlemeye çalışmasını görüyoruz, ardından fotoğrafın öznesi olan çocuğun fotoğrafın en dikkat çekici noktasındaki duruşuna bir kez daha dönüyoruz, fotoğrafın başlangıç ve bitiş noktası aynı çocuk. Her şeye rağmen kalabalıktan koparak içinde kabaran duygularını gösteren bir çocuğun taşkınlığını, öfkesini ve kendinden geçişini izliyoruz.
Bir yumruğunu havaya kaldırmış ve ağlayan ve bağıran bu aşkın çocuk kabına sığamayan sevgisiyle, arkadaşlarının arasından fırlayıp en ön sıraya kadar gelerek, kaçarak, gözü sadece görmek istediğine odaklanmış bir halde, bir heykel gibi unutulmaz duruşuyla Beatles tutkusunun bir göstergesi olduğu kadar benim fotoğrafa olan inancımın da bir görüntüsüdür.
Bir vakitler, Beatles, sessiz sakin ve akıllı uslu yetiştirilmek istenen bunalmış, canı sıkkın çocukları zıvanadan çıkarıyor ve içlerindeki ateşi çoğaltıyordu.
Şimdi bile aradan geçen bunca yıldan sonra bu ateş sönmüş değildir. Güzel kulaklar ne zaman bir Beatles şarkısını dinlese, bu fotoğraftaki çocuk gibi isyan eder, yumruğunu içinden taşan sevgiyle ve ağlayarak havaya kaldırır, ama saldırganlıktan uzak, sadece ağlayarak, öfke dolu belki ama aşktan, sevgiden ve hayranlıktan güç alan kırık bir öfke bu, sadece Lennon'ın pencereden uzanan eli dahi yeter bu kız çocuğunu sevindirmeye.
Beatles sevmek, kabına sığmayan fotoğrafları sevmek gibidir. Hayata, anneye, babaya, öğretmenlere, patronlara, şeflere, kıçı kırık insanlara kızabilirsiniz, küsebilirsiniz, içiniz öfkeyle dolu olabilir, böyle zamanlarda o güzel şarkılar hep kulaklarınızdadır. Özdemir Asaf'ın dediği gibi kulaklar bitse de şarkılar bitmeyecektir, hele Beatles hiç bitmeyecektir!
Zaman her şeyi yutuyor, fotoğraf hariç.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder