6 Mart 2010 Cumartesi

Helena Påls saati



Helena Påls 1974 doğumlu bir fotoğrafçı. Onu diğer fotoğrafçılardan ayıran yönleri ise fotoğraf yoluyla kendini/çevresini araştırması, acıyı, kederi ve insan olmanın diğer yanlarını gösterebilmesi.

Çağdaş fotoğraf sanatçılarının o göstermelik plastik duygusallıklarla dolu ve teknik olarak pürüzsüz, kusursuz, mükemmel, harika ama bir noktada soğuk ve anlamsız işleriyle karşılaştırdığım zaman Helena Påls'ın fotoğrafları, hem doku olarak hem de içerik olarak çok popüler olan temiz/renkli/stilize sanat eserlerine karşıt bir tavır içinde.

Temiz pak olmayan, grinin türlü tonlarını içeren, kontrast olmayan, belirgin olmayan figürlerin, alanların olduğu bir yüzeye sahip fotoğraflarında görünene baktığımızda satıhda gördüğümüz şeyler kişiden kişiye değişebilir elbette fakat genellikle tamamlanmamış ve söylenmeyen ancak hissedilen bir etkiye de sahip olduğu yadsınamaz, (belki bu duyguları hissetmemizin nedeni kendimizi ve çevremizi yeteri kadar tanıyıp tanımadığımız konusunda zihnimizde soru işaretleri uyandırması olabilir).

Birhan Keskin'in çok sevdiğim şiirlerinde de aynı duyguya kapılıyorum, söylenmeyen kısımların Birhan Keskin'de ve okurda saklı olduğunu düşündüğüm ayrıntılar bunlar. Bir şiiri veya bir fotoğrafı sevdiren özellikler de biraz söylenmeyenler değil midir?

Günümüz insanı ve sanatçısı hep daha hızlı daha yıkıcı duyguların ardında koştururken, Helena Påls insanın ve çevrenin tarih içinde daha az değişen, benzerlikler gösteren özellikleri ve dünyaya bakışı üzerinde düşünüyor. Bu bakışın daha yapıcı ve daha yumuşak olduğunu düşünmek de yanlış.

Çok da fazla didiklemeye gerek yok aslında. Helena Påls kendisini ve çevresini anlatıyor. Ancak cesaretle kendisine ve yakın çevresine yoğunlaşması sonucu biz bu fotoğraflara baktığımızda ister istemez kendimizi düşünüyoruz.

Helena Påls saatini kendini uyandırmaya ayarlamış.

1 yorum:

Anıl Eraslan dedi ki...

sevdim kendisini.

google27928836a124597b.html