20 Şubat 2009 Cuma

Geçen 67 yıl



Ali Aydınoğlu'nun saatleri tamir ettiği dükkanı İstanbul'da, Beyoğlu'nun arka sokaklarından birinde bulunan küçük ve çok sevimli bir mekân. Daha çok torunu Aydın Bey'le muhabbetim olsa da dükkâna ne zaman uğrasam Aydın Bey olmasa da bir kenarda oturur ve dükkandaki sesleri dinlerim. Camekân'ın arkasından Ali Bey'in saatleri tamir etmesini izlerim. Kapının önünden insanlar gelip geçer, gürültü patırtı olur, biri diğerine seslenir, köpekler kediler görünüp kaybolur bazen. Ali Bey pek konuşmaz, sokaktaki seslere görüntülere de hiç aldırmaz, elindeki minicik saatin sokaklarına bakar, devrilmiş bir enkazı ayağa kaldırır, bu arada zaman geçer, dükkânın içindeki irili ufaklı yüzlerce saatin arasında kendimi zamana bakıyormuş gibi hissederim. Bir gün çok acele eden biri paldır küldür girmişti içeriye, saatinin bir an önce tamir edilmesini istiyordu, Ali Bey de acele etmek istemeyince sinirlenen arkadaş geldiği gibi hışımla çıktı gitti. Ali Bey oralı olmayıp işine geri döndü. Yine de ben dayanamayıp bir şeyler söylemek istedim "Aceleci olmak iyi değil galiba" dedim. Sakin bir ses tonuyla "Sabır selamettir" dedi. Gülümsedim.

Aslında öyle uzun boylu durmam dükkânda, vakit gelince ben de giderim, Anabala Pasajı'ndaki Nurtap Hanım'a uğrarım mesela, çizgi romanlardan filan konuşurken aklımın bir köşesinde Ali Bey'in sessizce tamir ettiği saatlerin gölgeleri gezinir. Bazen tam karşıdaki kuyumcunun vitrinine bakarım, her zaman genç ya da yaşlı bir kadın vardır vitrine bakan, bazen biri elini boynunda gezdirir farkında olmadan, ben de farkında olmadan ellerime bakarım bazen... Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, aylar ve yıllar pıtır pıtır dökülüyor ellerimizden.

Gerçekte bilmiyorum bir saatin içinde ne vardır?

Her şey göründüğü gibi midir?

Yoksa her saatin içinde bir ömür mü saklıdır?

80 yıl mı geçmiş sahiden Ali Bey?

Ali Bey yaşımı bilseydi belki bana sorardı bu soruyu: 38 yıl mı geçmiş?

Hiç yorum yok:

google27928836a124597b.html