©bizans |
Olmaz, demiştim. Olmayacak, birlikte bir fotoğrafımız olmayacak. Zamanda yolculuk mümkün olsaydı, sen daha çocuk iken seni beklemeye başlayacaktım. Olmayacak canım arkadaşım. Çünkü sen eski bir fotoğrafta kalmışsın, gölgeler içinde yüzüyorsun. Olmayacak şey, oradan çıkıp gelemeyeceksin buraya, gelsen de bir şey değişmeyecek. Ne kadar hazırlık yapsan da yine şaşıracaksın. O zamanlar, hiçbir şey bilmiyordun, çok kitap vardı evinde, duvarları kitaplarla doldurmuştun. Ayağını suya uzatmış ve sadece bununla yetinmiştin. Olmayacak. Burada, unutuşun kıyısında olamayacaksın. Sen bu fotoğrafın karşısındasın.
Fotoğrafın rengi seni aldatmasın. Şiir de böyledir, müzik de bunun gibidir işte. Kapıda bıraktığını sanıyordun değil mi? Olmayacak, seninle karanlıkta başka bir fotoğraf olmayacak. Neden gelmek istiyorsun ki buraya? Gelemeyeceğini bildiğin için aptalsın. Sınırlar seni kışkırttığı için akıllısın. Bir mezarlıkta kitap okuyup, şarap içip dans ettiğin için gelemeyeceksin. Gülümse.
Yanlış bir fotoğraftasın. Ne tarih doğru, ne de yer. Hatırlamıyorsun, sevdiğini zannetmiştin bir zamanlar. Oysa hakikat öyle değilmiş. Sevmek bir yumruk gibi yüzüne geldi işte, başın döndü, dengen bozuldu, bildiğin her şeyi unuttun, miden bulanıyor, arzuyla, coşkuyla olmayacak bir fotoğrafa gitmek istiyorsun.
Olmayacak canım arkadaşım. O fotoğraf çok eski. Sen o zaman sevmeyi de beklemeyi de bilmiyordun. Yok sanıyordun o fotoğrafı, o yüzden hep başka fotoğraflar çektin. Bilseydin beklerdin. Sevmek Zamanı. Fotoğraf. Kulaklarında eski bir şarkı.
Geçenlerde yine aynı fotoğraf çıktı karşına. Duvarda eski bir film. Duvarda eski bir saat. Duvarda, bir tarih kitabı vardı, duvarda başka bir zamana akan sen vardın. Seneler seneler evveldi, kalbini söküp şiir yazmıştın. Dolmakalemin kırılmış, mürekkep ellerine dökülmüş, masaya yayılmıştı. Bilseydin beklerdin, biliyorum. En iyi fotoğraf için çok beklerdin. Sen fotoğrafa hiç inanmadın. Onun için hep gölgelere sığındın.
Şimdi fotoğrafı koklayabiliyorsun, fotoğrafın saçlarını bile ördün, dalgalar Boğaziçi kıyısındaki bir camiye çarpıp dağılırken, bir bankta oturmuş, ilk defa hayatının fotoğrafına bakmış saçlarını örmüş ve onu öpmüştün.
Görünmüyor ama mutluydun. Mutluluk bir ekmek gibiydi ellerin arasında. Ekmeğin kabuğunda gülümsemek vardı. Oyyy hamuru keder doluymuş meğer! Varsın öyle olsun. Şiir de böyle bir şeydir zaten: Ateşten gömlektir şiir.
Duvara baktın. Omuzlarında bir ağırlık, görmediğin bir kuş sesleniyor metrelerce yükseklikteki bir ağacın gölgesinden. Bir kahve içmek için yokuştan aşağı indin, devasa çirkin bir binanın girişinde durdun. Olmayacak şey. Boşuna hayal kuruyorsun, birlikte burada bir fotoğrafın tarihine eğilebiliyor musun? Salkımsöğüt ağaçları yok burada. Sadece kahve var. Kahveyi şaraptan üstün tutmaya başladın.
Bir zamanlar, evin bir odasında gizli gizli şarap içiyordun, sarhoş olup uyuyordun. Uyumanın başka yolu yoktu. Şimdi kahve içip sarhoş oluyorsun, uyumak gelmiyor içinden, bir fotoğrafın kıyısında, ürperiyorsun.
Hayır, elbette bu fotoğraf değil. Bu sahte bir fotoğraf, aslını bulamadım. Benim anlattığım fotoğraf başka. Gözlerindeki fotoğraf daha değerli. Daha eski bir fotoğraf. Keşke bekleseydin beni, o fotoğraf varmış. Keşke bekleseydim seni, o fotoğraf varmış. Bir ağaca sarılmış, bir ada dolusu sessizlik ve geniş bir zamanı hatırlamıştın. Bekleseydin, zaman kaybetmezdin.
Senin için hazırlık yapmış olsaydım bunları da yazmazdım hiç. Seni beklerdim, yazı ve fotoğraf biriktirirdim, seni beklerdim. Sadece senin görmen için gülümsemeleri biriktirirdim. Seni her gördüğümde ağzım kulaklarıma varsın diye biriktirirdim.
Şimdi sen de anla istiyorum, tıpkı başkaları gibi, fotoğrafın bir ucundan bakıp kendilerini düşünenler gibi. Sen de kendini düşün, bana bakma, çünkü baktığın yerde değilim, yanındayım, bekliyorum. Senin gölgende büyümüş bir ağacım sadece. Denize bakıyor ve ürperiyorum. Güneş beni ısıtıyor, sevdiğim mevsimi değiştirdim, deliliğin rengi sarı imiş, sen mi söylemiştin, çok sevdiğim bir arkadaşım mı? Daha gerçek yüzümü bile görmedim. Yavaş yavaş deliriyor ve güneşleniyorum.
Fotoğraf, ışık değil midir? Senin gibi. Gülümse.