10 Şubat 2011 Perşembe

Alexander Veledimovich


Howard Schatz gibi fotoğrafçıları sevmiyorum, hatta tiksiniyorum. Bence Schatz türü fotoğrafçılar, fotoğrafseverlerin duygularını sömürüyor, ancak bunu öyle incelikli yapıyorlar ki kalbimizin karardığını, zihnimize bir tür fotogreafik uyuşturucu verildiğini anlamak her zaman mümkün olmuyor.

Oysa Alexander Veledimovich gibi fotoğrafçılar insan ruhunun ve dünyanın her türlü haline abartısız bir tavırla bakıyor ve fotoğraflarına bakan kimseyi rahatsız etmeden, gönlünü bulandırmadan fotoğraf sanatını sevdiriyor.

3 Şubat 2011 Perşembe

Luca Sage, Augustinus ve portre fotoğrafları üzerine

İnsanların bulunduğu fotoğraflarda
gözler dönüp dolaşır ve yine
insanda nihayet bulur,
fotoğrafın da kısmeti bu işte,
bahtı hep insandan yana açık.

Portre fotoğraflarında kimi görmekteyiz aslında?

Zaman ve mekan içinde hep 'şimdi'yi yaşayan insanı*.

Ama fotoğraflarda zaman yoktur.

Varsa da şimdiki zaman değildir.

Biz hep şimdiki zamanı yaşıyoruz galiba.

(Yaşıyorsak.)

Sadece fotoğraflar değil,
oturduğumuz masadan,
okuduğumuz kitaba
kolumuzdaki saate kadar
hemen her şey bizi gösterir,
bizi anlatır, evet öyle...
Ama fotoğraflarımız öyle mi?

Portre fotoğrafları bizi uyaryor belki de!

Belki de şöyle diyor portrelerimiz:

Bir kendine bak, bir çevrene, bir de dünyaya.

Sonra evreni düşün. Ne kadar da küçüksün!

Bilindiği üzere tabiat insanın inşa ettiği bir tasarım değildir.

Ama matematik ve diğer bütün bilgi tasarımları insandan geliyor.

Tabiatın yaptığını bozan, bozduğunu yapan insandan.

İnsanı bozan, bir fotoğrafta bozulmaktan kurtaran yine insan.

Öyle ki insan kendini bir fotoğrafta dahi yeniden inşa edebiliyor.

Bazı fotoğrafların bizi göstermemesi veya aldatması da böyle bir şeydir.

Bazen fotoğraf çok daha uzak bir yerde durmuş kalmıştır.

Biz de başka bir yerdeyiz bazen.





Lauren and Pippa, Brighton, 2004 Photo

© Luca Sage



* Augustinus, İtiraflar, XX.kitap
google27928836a124597b.html