21 Şubat 2008 Perşembe

fotoğrafın hareketi ve sesi

Magnum ajansının hastasıyım, http://www.magnumphotos.com/ üzerinde gezinirken, beni daha önce rahatsız eden ama üzerinde düşünmediğim bir konuyu yeniden sorgulamak istedim.

http://inmotion.magnumphotos.com/ bölümünde gezinmeyi sevmiyorum pek, ama ilginç öyküler var.Ancak sesli oluşları rahatsız ediyor. belgesel filan severdim eskiden, bunlar da belgesel tadında, bir yerde bence belgeselden daha iyiler diye düşünmekteyim hatta. Çünkü belgesel de sinema gibi binlerce görüntüyü ardı ardına makineli bir tüfeğin kurşunlarından daha hızlı bir şekilde gözlerimizden beynimize aktarıyor, zihnimizi hem ses hem görüntü ile kuşatıyor, yaralıyor/sakatlıyor aslında. Uyuşturucu almış gibi oluyor bence insanlar, bağımlılık yaratıyor, filmden filme koşan sinemaseverlerin uyuşturucu bağımlılarından bir farkı yok.

Magnum'un bu sesli fotoğrafları beni neden rahatsız ediyor diye sorguladım vakit, beni fotoğraflarla yalnız bırakmadığını farkettim. Akıp giden, titreyen görüntüler de öyle, fotoğrafa bakışımı bulandırıyorlar.

Örneğin Küba devrimimin anlatıldığı http://inmotion.magnumphotos.com/essays/revolution.aspx Revolution isimli çalışmaya bakarken kötü oldum.

Sessizlik ve durgunluk fotoğrafın en önemli damarı.

14 Şubat 2008 Perşembe

Fotoğraf koleksiyonu


Phaidon photo trouvée adında ilginç bir fotograf albümü çıkartmıştı geçen sene.
Sumer'in "fotograf ben'i degil sen'i gösterir" sözüne vaov demekle yetinmişken şimdi de
bu konumuzla alakalı kitabı tanıtayım dedim sanki Phaidon'dan bana ne değilmiş gibi.

İki Fransiz fotoğrafçının 10 sene boyunca pazarlardan, ordan-burdan bir şekilde topladığı bu fotoğraflar çok eski ve hepsi amatör "aile" fotoğrafları. En önemlisi; kimlerin çektigi tamamen belirsiz!

Bu fotoğrafların bana hissettirdiği ilk şey fotoğrafların adeta bakan kişinin geçmişini de yansıtmasi.

Öznellik ile nesnellik bir araya geldigi zaman "güzel" denen şey ortaya çıkıyor. Hayatta da öyle değil mi zaten?








13 Şubat 2008 Çarşamba

11 Şubat 2008 Pazartesi

Erwin Olaf


Begendigim nadir fotografcilar arasinda olan Hollanda'li bir fotografci.
Fotograflardaki garip temalari ve anlatma tarziyla insanin içindeki bilinmez,
garip hislere sertçe dokunuyor sanki.

Kendisini biraz daha iyi tanimak isteyenlere sunu daha da cosup sitesini görmek isteyenlere de
sunu öneririm.

Asagidaki de kendisiyle yapilmis bir söylesidir. Kesinlikle izleyin!

6 Şubat 2008 Çarşamba

Çağdaş Sanat denilen şey...













Sabit Kalfagil


Fotoritim adli sanal fotograf dergisinde Sabit Kalfagil ile yapilan bir söylesi yi okuyup çok tartisilmis, her zaman da tartisilacak olan bu "güncel sanat" çikmazi hakkinda bir kaç kelam da ben etmek istedim.

Sabit Kalfagil ülkemizin taninan ve sevilen "klasik" fotografcilarindan. Söyleside bahsettigi gibi teknolojinin, endüstriyel çikarlarin ve ticari yozlasmanin fotograf sanatina hizli bir giris yapmasiyla 5-10 senedir bir çok kisinin beyni (özellikle sanati anlamakla görevli kismi) allak bullak oldu. Bazilari da olmamis gibi yapti. Gün geçtikçe insanlari daha da salak yerine koyan, insanlari tüketimin tutsagi yapan bu sistemin meçhul! suçlularina uyuz olmaktan baska yapilacak baska bir sey de hiç bir sey yapamamak zorunda kalmak oldugu için bu konuda sayin Kalfagil'e hak veriyorum. Cagdas sanat hakkindaki ironik düsüncelerinin ise coguna katilmiyorum. Asagida direkt olarak onun bahsettikleriyle ilgili degil, genel olarak 'cagdas sanat'in öcü görülmesiyle ilgili fobiyi elestiren yorumumla devam ediyorum:

'Cagdas sanat' diye gecistirerek yeni arayislari hor görenlere, sanat denilen bu zaten saçma* seyi zorla klasik, cagdas, kuralli, kuralsiz gibi tarzlara sokmak isteyenlere artik dur! diyesim geliyor.







Her dönemde iyi ve kötü seyler yapildi. Bir sekilde bu iki sifat yapilan eserlere etiketlendi. Bu sadece günümüzün getirdigi bir 'saçma seyler' dönemi degil. Zamanindaki 'begenilmeyen' seyler saklanmadi, hepsi öldü. Bugünün bir farki da biraz önce sözü gecen teknik ilerleme sayesinde çok seyden haberdar olmamiz ve tüm verilerin birbirine bu kadar yakin olmasi.

Sanattaki su anki mesele eskisi gibi degil. Daha çok kisisel egoya dayali ve daha yaratici olma cabasinda.



Su ana kadar yapilmis seylerin tekrar aynisini yapmayi gereksiz gören ve sanata yeni yönler verme gayretinde olan bir dönem. Iyi ya da kötü tartismasini ve 'cag'dasligi da asip daha da ileriye gitmek isteyen asiri bunalima girmis zihniyeti bundan ayri tutuyorum.

Tüketim ekonomisinin oyunu herkesi istedigi materyalle sanatla karsi karsiya getirsin, bence bu ne herkesi sanatci yapar ne de sanatcinin yuregini hop ettirecek kadar bir tehlike arz eder.

Bir çizgi düsünün; bir ucu kolaylastikça diger ucu zorlasan.

Fotokritik sitesinden örnek verelim: bir çok insan sanatsal birseyler yapma derdinde. O basit, bazen gerçekten kötü fotograflara anlamlar sigdirilmaya calisiliyor, siirler yaziliyor, garip isimler veriliyor. Herkeste bir sanatci olma istegi var gibi bir izlenim var.

Ayni zamanda da cogu, sanattan bir o kadar alakasiz.
Bu ikileme bir anlam vermek zor.

Sanat yapabilme tekniklerine ulasim kolaylasiyor evet ama bu isi daha da zorlastiriyor. Hayat zorlasiyor bir kere. Kafa yoralim. Basite kacmadan.

Yoksa herkes ayni fotograflari mi ceksin? Ya da (hala) sadece Mozart mi dinleyelim?

Bence yeterince anlamaya calismiyoruz, cok fazla arastirip dünyada neler olup bitiyor takip etmiyoruz. Tek bir fotografa bakip sanatci ya da sanat hakkinda kolayca yorum yapma cesaretini bulabildigimiz için hep kolay olani seçiyoruz.



*saçma burada her hangi bir seyi ifade etmez, zaten kelimenin kendisi de saçmadir.
google27928836a124597b.html